Ağrı biliyor mu bilmiyorum ama ona aşkımı haykırdığım günler var

Iğdır’da yaşanan sevdalar da Ağrı Dağı’na benziyor. Kibrit kutusunda gençlerin mektuplaştığı dönemlerde, “Ağrı şahidim olsun, onun heybeti gibi bu aşk bitmeyecek” diye yemin edilirdi. Ağrı Dağı bir aşktır. Aşkın doğasında unutulmama vardır.

 

FATMA ARAS

Ağrı Dağı deyince sırtını dağa dayayan İrem Bağları aklıma geliyor. Burası Türkiye, Erivan, İran, Azerbaycan medeniyetlere açılan kapı İpek yolunun ana güzergahında… Eski çağlardan beri ülkeler arasında bir ticaret kapısıydı. Kervanlar ürün taşırken kervancılar geçtikleri yörelerdeki ölümsüz aşk söylencelerini de taşırdı.

aşka tanık gösterilen ağrı

Her coğrafyanın suyu, havası, farklı olsa da aşk acısı aynı duygusal iklime yöneltiyor insanları. İrem bağları (Cennet Bahçesi) Ağrı Dağının kuzey batısında Iğdır Ovası’nda yer alıyor. Birçok medeniyeti bağrında ağırlayan dağın ve bağın önemi ve söylenceleri çok eskilerden günümüze kadar hep diri…. Ağrı Dağı ve İrem Bağları, gülüşü güzel bir gelin gibi, çiçek kokularını efsanelerle harmanlayıp nesilden nesile yaydı geldi.

Ağrı Dağı ve İrem Bağları.

Eski hükümdarların Cennete benzeterek yaptırdığı İrem Bağları, eteğini bezediği dağdan fışkıran lavlarla çölleşen bölgede binlerce farklı bitki türüyle bugün de bir cennet bahçesi. İrem bağları dünyada eşi benzeri olamayan bir güzelliğe sahip. İlkbahar ve sonbaharda gerek meyve ağaçları gerekse bitkiler müthiş bir renk cümbüşü oluştururlar. İrem bağlarındaki çeşitli kuşların şakıyışları eski sevdaları anlatır gibi insanı büyüler. İrem Bağları, cenneti haritalarda gösteren ülkemizin en uç noktasında, çağların çiçek tohumunu yeşertiyor.

İrem bağı ve Ağrı Dağı ayrılmaz bir bütündür. Iğdır yöresinde İrem bağları ve dağ hakkında çeşitli rivayetler dolaşır. Hz. Adem ile Havva’nın burada yaşadığı söylenir. Kitaplı dinlerin yanı sıra Sümer, Babil yazıtlarında da konu edilen tufanda Nuh’un gemisinin oturduğu dağın Ağrı olduğu düşünülmektedir.

Edip Cansever  bir şiirinde: ”İnsan yaşadığı yere benzer/suyunda yüzen balığa/dağların, tepelerin dumanlı eğilimine” diyor. Iğdır’da yaşanan sevdalar da dağa benziyor. Kibrit kutusunda gençlerin mektuplaştığı dönemlerde, “Ağrı şahidim olsun, onun heybeti gibi bu aşk bitmeyecek” diye yemin edilirdi. Ağrı Dağı bir aşktır. Aşkın doğasında unutulmama vardır. Dağ ve bağ gerçek sevdaların beşiği gibidir. Yusuf ile Züleyha, Arzu ile Kamber, Yaşar Kemal’in “Ağrı Dağı Efsanesi” romanına konu olan Gülbahar ile Ahmet, Emrah ile Selvi,  Ağrı Dağı eteğinde Serdar bulağına adını veren Serdar Han ve sevdiği kızın aşklarının mekanı Ağrı Dağı ve İrem Bağlarıdır. Günler üstünü örttüğümüz birer anı oluyor ama zaman zaman yaprak yaprak aklımıza dökülüyor.

eski çağların esintilerini dile getiren çobanlar

Eski ve günümüzden kalan izlere yürürken, Yaşar Kemal’in bir büyük Anadolu söylencesi olan Ağrı Dağı Efsanesinden alıntı yapmadan geçemeyeceğim. Romanı söyle bitirir: “Her yıl bahar çiçeğe durduğunda, dünya nennilendiğinde, Ağrı Dağı’nın çobanları dört yandan gelirler, kepeneklerini gölün (Küp Gölü) bakır toprağının üstüne atıp otururlar. Bin yıllık sevda toprağının üstüne otururlar. Tan yeri ışırken kavallarını bellerinden çekip Ağrı Dağının öfkesini, sevdasını çalarlar ve gün kavuşurken bir ak kuş gelir…” Eski çağların esintilerini dile getiren çobanlar doğan güneşle yeni bir hayata başlar.

Abidin Dino’nun Ağrı Dağı Efsanesine çizdiği 29 desenden biri. Küp Gölü’nde kaval çalan çoban.

Eski çağlarda, bir şehir kurulurken dağdan alınan taşlar kullanılırsa o şehrin dağ gibi uzun ömürlü olacağına inanılırmış. 7000 yaşındaki Iğdır bu söylencenin canlı örneği gibi.   MÖ 5000’lerde Hurriler tarafından kurulan Iğdır’ın üstünden Mittaniler, Hititler, Asurlular, Kimmerler, Medler, Persler, Sümerler, Urartular, Selçuklular, Safeviler, Osmanlılar gibi pek çok medeniyet geçmiş; Iğdır daha çok yaşayacak gibi. Iğdır yöresinde anılan bu rivayetler kutsal bir anıt gibi korunuyor. Yeni kurulan bir yapının temeline Ağrı Dağı’ndan getirilen bir taş konulursa o evin, yapının sonsuza kadar yaşayacağı inancı yaygındır.

gökyüzüne yürüyen yeryüzü

Gene de dağ yaşattığı gibi öldürebilir de… Tıpkı Orta Asya’da olduğu gibi Iğdır’da da dağların birer ruh taşıdığına inanılır. Bir söylencede öfkeyle patlayan Ağrı Dağı’nın eteğindeki kadim bir kenti lavlarıyla yok ettiği anlatılır. 1840’da da Ağrı Dağı yer kayması sonucu eteğindeki Ahura şehrinin sonunu getirmiştir.

Dağ ve bağ kültürel bir zenginliğin aynasıdır. Eskiler; “Ağrı Dağı’nı anlatabilmek için onun dilini bilmek gerekir. Bu dile en yakın dili masalcılar ve şairler konuşabilir” derlerdi.

Ahmet Muhip Dıranas, Ağrı Dağı şiirinde adeta onun dilini konuşur:

“Gökyüzüne doğru yürüyen yeryüzü,
Barıştıran sınır geceyle gündüzü;
Ey sonuca doğru ilkuçtan gelen Dağ!
Göğü perde perde delip yükselen Dağ!”

Ağrı Dağı bunu biliyor mu bilmiyorum ama, bir fotoğrafa baksam, ona aşkımı haykırdığım günler var.

PAYLAŞMAK İÇİN