Adnan Çoker

Çoker, öğrencilik yıllarından başlayarak “doğa nasıl çözümlenir?” sorusunun yanıtını arar. İlk günden bugüne, eşyanın etrafında dönen boşluk, kompozisyonun geometrik bir yapısalcılıkla çözümlenmesi, rengin ve ifadenin aza indirgenmesi gibi yönelimlere ilgi duyar

 

 

AV. CEM BAYINDIR

22 Ağustos 2022 günü sanatçı Yusuf Taktak’ın kişisel sayfasında “Çok değerli hocam ustam Adnan Çoker de gitti bu dünyadan” başlığıyla öğrendim Adnan Çoker’in öldüğünü.

Ressam, akademisyen, yazar, sergi küratörü, arşivci, gezgin, sanat tarihi uzmanı, eleştirmen, sanatçı Adnan Çoker’in cenaze törenini gazetelerden okudum. Fotoğraflardan gördüğüm törene katılan sayısının azlığıydı. Belki sanat dünyasının vefasızlığı… Adnan Hocanın polemikçi dilinin, keskin çıkış ve reflekslerinin yarattığı ortamdı buna zemin hazırlayan. Ancak ne olursa olsun Adnan Çoker’in daha çok ilgi görmesi ve anılması gerekiyordu. Gerçi hocayı tanıyanların bazıları da onun sanatından çok Hülya Avşar ile bir sergide girdiği tartışmasından biliyor olduklarını da eklemeden geçmeyeyim.

Gerçekten de, Adnan Çoker’in sanatçı kişiliğinden kaynaklı polemiğe açık sözleri, yaşamını yitirmiş sanatçıların resimlerini eleştirirken kullandığı entelektüel dilin dozu, sanat dünyasında kutuplaşmalara varan ayrışmalar doğurdu. Aslında resim sanatında ve akademik ortamda entelektüel tartışmalar olağandır ve olması gereken bir ortamdır. Ancak bunun sonucunda magazinsel, sanat dışı  tartışmalar doğdu ve suçlamalar, yakıştırmalar sürüp gitti. Bunun Adnan Çoker’in ölümünden sonra da süreceği görülüyor.

Sanatçının ata memleketi olan Elazığ ya da Ağın’da da hiç anılmaması belki de kimsenin haberinin olmaması da üzücüydü. Toplumun sanattan bu denli uzak kalması, sanatın yaşamın hiçbir yerinde yer almaması bizim ayıbımız sayılmalıdır .

Yeri gelmişken bu 2000 nüfuslu ilçeden söz etmemek olmaz. Bu ilçenin yetiştirdiği sanatçılara bakarsak kültüre ve eğitime nasıl bir önem verdiklerini görebiliriz. Kökeni bu topraklara dayanan kimler yok ki bu ilçeden:

Mehmet Nuri Gençosmanoğlu, Nuri Onat, Kemal Zeki Gençosman, Mehmet Ergönül, Nihat Asyalı,  Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Adnan Binyazar, Yılmaz Onay, Rüştü Asyalı, Muammer Niksarlı, Cem Duna, Adnan Çoker, Erdal Yazıcı, Kemal Baytaş, Zafer Gencaydın, Nurhan Karadağ, Yekta Kopan…

Adnan Çoker’in dedesi Yusuf Bahri Çoker ya da yörede bilinen adıyla Bahri Efendi de 1862 Ağın doğumlu, Uzun yıllar, yurdun birçok yöresinde yargıç olarak görev yapmış, 1946 yılında da memleketi Ağın’da ölmüş.

Adnan Çoker’in babası Vehbi Çoker ise bu küçük ilçede yetişen ilk bürokrat­lardandır. 1889’da Ağın’da doğmuş,  1911’de Mülkiye Mektebini (Siyasal Bilgiler Fakültesi) bitirmiş, Maliye, Milli Eğitim ve Denizcilik Bakanlığında çalışmış, TCDD Genel Müdür yardımcılığı yapmıştır.

Adnan Çoker 1970 öncesinde genellikle soyut anlatımcılığa dayanan sanatı, bu tarihten başlayarak net, geometrik ama alışılmış biçimcilikten uzak bir soyutçuluğa dönüşür. İstanbul Modern’in sözleriyle, Çoker, öğrencilik yıllarından başlayarak “doğa nasıl çözümlenir?” sorusunun yanıtını arar. İlk günden bugüne, eşyanın etrafında dönen boşluk, kompozisyonun geometrik bir yapısalcılıkla çözümlenmesi, rengin ve ifadenin aza indirgenmesi gibi yönelimlere ilgi duyar.

Çoker, Doğu-Batı ya da Doğu Roma, Selçuklu ve Osmanlı mimari formlarını koyu zemin üzerinde resimsel konturlara dönüştürerek Türk resim tarihinde benzersiz bir estetik biçem yaratmıştır.

Sanatçı 1927’de İstanbul’da doğdu. 1944-1951 yılları arasında Güzel Sanatlar Akademisi’nde okudu ve o yıllarda çizgi resim çalışmaları yaptı; gençlik yıllarından başlayarak akademi yarışmalarında çeşitli ödüller aldı.

Daha sonra Akademi’nin Yüksek Resim Bölümünü bitirip, Ankara ve İstanbul’da desinatör ve haritacı olarak çalışmış, 1953’te Ankara’da, “Sergi Öncesi” adı altında açtığı ilk kişisel sergisini, 1954’te Ankara, 1955’te İstanbul sergileri izlemiştir.

1955’te kazandığı sınavla Paris’e gitmiş, 1956-1957 yıllarında André Lhote’un (Fransız ressam 1885-1962), 1957-1960 yıllarında da Henri Goetz’in (Amerikan-Fransız sanatçı 1909-1989) atölyelerinde çalışmış, çeşitli ülkelerde birçok müzede araştırmalar yapmıştır.

İtalya ve İsviçre’de meslek eğitimine ilişkin incelemelerde bulundan Çoker, 1960’ta Türkiye’ye dönünce, Yüksek Resim Bölümü’ne asistan olarak girmiştir. 1961’de İstanbul Alman Kültür Merkezi’nde “Paris Çalışmaları” adıyla çalışmalarını sergilemiş, o yıl Viyana, Münih ve Venedik’te de sanatsal gezileri yapmıştır.

Sanat yaşamında birçok ödül de kazanan Çoker, 1962’de guaj resimleriyle bir sergi açtı. 1963’te de  dört ressam arkadaşıyla Mavi Grup’u kurdu. Bir yıl sonra Fransa’dan aldığı bir bursla yeniden Paris’e giderek gravür etütleri yaptı. Goetz Akademisi’nde resim çalıştı. 1965’te bu çalışmalarını Salzburg Yaz Akademisi’nde Vedova atölyesinde sürdürdü.

1966’da öğretim üyeliğinin ardından, 1968’de Budapeşte’de açıları Türk Grafik Sanatı Sergisi komiseri olarak Macaristan’a gitmiş, yukarıda da belirttiğimiz gibi, 1970’e doğru sanatında yeni bir alamaya geçen Adnan Çoker, bu dönemdeki yağlıboya, pastel, gravür, asamblaj ve akrilik tekniklerini uyguladığı çalışmalarını elektronik müzikten de yararlanarak “Siyah Resimler” ve “Siyah Simetri” adını verdiği iki ayrı sergiyle sunmuştur.

Tanınmış galerici Yahşi Baraz, onun hakkında şunları söyler:

“Adnan Çoker demek, sürekli korunmuş bir bellek, sürekli tarayan bir zihin, sürekli yüksek değerleri savunan ve koruyan bir anlayış demektir. Sanatına, bilgi birikimine, etik anlayışına, keşfeden yönüne, buluşlarına hayran olduğum Adnan Çoker modern sanat arenasının karşı saflarında bulunan bir modern ötesi, belki de Türk modernlerinin korkulu rüyasıdır. Hocaların hocası olan Adnan Çoker’e ben de her zaman ‘Hocam’ demekten büyük zevk aldım. Adnan Çoker yüksek bir ifade virtüözü olarak Türk plastik sanatlarında bir eşi daha bulunmayan resimsel yapısını kurarak şimdiden anıtlaşmıştır.”

Cenazesi sırasında Bedri Baykam da onun hakkını teslim edenlerdir:

“Çok büyük bir boşluk bıraktı Adnan Çoker. Aynı zamanda arkasında bıraktığı son derece değerli ve özgün eserlerle de ondan da büyük bir alanı kapladı. Gerçekten Türk sanatı deyince özgün üslubu ile oluşturduğu Doğu-Batı senteziyle ürettiği eserler sonsuza denk yaşayacak ve Türk sanatının en önemli zaman taşları arasında yer alacak”

Adnan Çoker Hocayı en çok anan, ona özel bir ilgi gösteren, layık olduğu değeri veren sanatçı Yusuf Taktak ise, Çoker’in cenaze töreninde:

“Ben güzel sanatlar akademisine ilk girdiğim zamanlar tanışmıştım yani 52 yıl civarı oluyor. Hem asistanlığını yaptım, hem de bir meslektaşım, bir büyüğümdü. Adnan Bey hem kendi resimleri ile büyük hem de Türk sanatına kattıkları açısından çok büyük bir adam. Yıllardan beri akademinin salonlarında Türk sanatçılarının en önemli insanlarına yer verdi, onlarla ilgili kitaplar hazırladı. Yurt dışında bizim sanatımızı takdim eden birçok sergi yaptı. Çok önemli bir kayıp” sözlerini kullanmıştır.

Sonuç olarak, kendine özgü ve yenilikçi bir estetik biçem yaratan, çağdaş Türk resmine büyük katkı veren, birçok öğrenci yetiştiren Çoker’in ölümüyle bir dönemin kapandığını söyleyebiliriz.

İlk tümcelerimde de söylediğim gibi, akademisyen ve ressam meslektaşlarıyla yaşadığı polemikleri, geçmişin ünlü ressamlarıyla ilgili sert hatta haksız eleştirileri, zor beğenen tutumu hocamızın yarattığı yapıtlarından çok bu konulara girilmesine yol açtı. Sanatçının bu tutumu arkasından görmezden gelinmesine, öznel değerlendirmelere, yakışıksız sözlere neden olmuşsa da doğru olan bu değerlendirmelere hiç girmeden Adnan Çoker’i yarattığı, ürettiği yapıtlarla; yetiştirdiği sanatçılarla değerlendirerek saygıyla anmak olmalıdır.  

 

paylaşmanız için

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*