Adaletin bu mu dünya

Toprağa serptiğin her tohum çatlayıp filizlenerek yüzünü güneşe döndürebiliyorsa, yeni doğan her canlı yaşamda kalıp hayatını aynı gelişim düzeyi ile devam ettirebiliyorsa, herkes aynı oranda beslenip aynı ölçülerde büyüyorsa…

EMİNE SUPÇİN

-Eee?.. Var mı başka ekleyeceğin?

Olmaz mı? Herkesin sofrası her öğünde tıpkı masaldaki gibi “açıl sofram” deyince donanıyorsa, kurt-kuş, kedi-köpek, ot-ekin ne varsa, hepsi aynı ölçüde gıdasını-rızkını bulabiliyorsa…

-Eee, diyorum, sadede gel gözüm!

Onu diyorum işte, ancak o zaman gözüm açık gitmez. Varlık denkliğinden söz edesim var, ortak duygu birliğinden.

-Bir başlığına bak, bir de yazdıklarına. Sen adaletten değil, eşitlikten söz ediyorsun.

Eşitlikle adalet karındaş olsa gerek. Baksana benim kafamda bile el ele yürüyorlar.

-O senin kafanın sorunu. Yoksa ne insan bilinci adil, ne doğa eşitlikçi. Hele doğanın ipinde bile değil bu iki kavram. O farklılık ve çeşitliliği seviyor, hayatta kalabileni destekliyor. O kadar.

Öyleyse insanın bir farkı olmalı diğer varlıklardan. Farkı var ki eşitlik ve adalet fikrini ortaya atabiliyor. Her ne kadar düşüncede tavaf edip, gerçekte uygulayamasa da böylesi ulvi bir yaklaşımı konuşabiliyor.

-Güldürme beni. Eşitlik ve adaleti, yine eşitlik ve adaletten en az nasibini alan ister. Ki onlar da seslerini duyuramayanlardır zaten. Sen hiç “Herkes eşittir ama bazıları daha eşittir,” söylencesini duymadın mı? Yoksa okumadın mı Hayvan Çiftliğini?

Eeeh! Sen de! Vurdukça vuruyorsun. Şunun şurasında iki kavramın karındaşlığına getirecektim meseleyi. Aldın götürdün ve her ağzımı açmamada ot tıkadın kalemin ucuna. Yeter da!

-İşte göstermeye çalıştığım da tam olarak bu. Hani o daha eşit olan bazıları var ya, onlar ot tıkıyorlar adaletin ve eşitliğin canına. (Çanına değil burada, bildiğin canına.)

Ne tuhaf değil mi? Doğanın vahşetinden aklıyla kendini kurtaran insan, insanlık yolculuğunda bulduğu ne kadar estetik ve üstün değer varsa yine kendi eliyle yok ediyor.

-Tesis edebilmiş mi ki yok etsin? Edemez. Çünkü o içsel, o içten yanmalı motora benzeyen (it)-ego var ya, onun önüne geçemiyor zavallıcık… Dünyayı zavallılar yönettiği sürece (ki zavallıdırlar aslında) bazıları her zaman daha eşit ve adaletten daha çok yarar elde edenler olacak.

Düşünebilen, düşleyebilen değil midir aynı zamanda? Bugün olmasa bile, yarına dair umut besleyemez miyim içimde?

-Buna engel bir durum elbette yok. Herkes kendi kafasının rüzgarını dinler. Sen eşitliği adaletle karındaş sanma. Olsa olsa adalet eşitliğin nöbetçisi olabilir. Eşitlik cılız bir fidandır ve tüm cılızların da hakkının savunulması için adalet gerekir.

Nasıl yani? Anlamadım.

-Örneğin tüm insanlar eşittir dersen, fiziksel engelinden tut da yetersiz eğitime varana, hatta doğduğu topraklara kadar pek çok eşitsizlik yaratan engelle karşılaşırsın. İşte adalet dediğin, o aradaki eşitsizlikleri gideren kavramdır.

Peki bu kadar aziz olan eşitlik ve adaleti ne zaman tesis edip tam anlamıyla yaşayabilir insanoğlu? Nüfusla mı alakalı bu durum, yoksa eğitim mi?

-İyice safa yattın he! Haydi oradan! Sanki bilmiyorsun. Ne zaman ki insan eşitliği Tanrı huzurundan, adaleti ilahi kattan indirip insanoğluna teslim eder, işte gün o gündür.

Bekle ki gelsin, ha?

-Beklersen ancak “Adaletin bu mu dünya?” dersin. Beklemekle gelmez. Sen gideceksin. Sen isteyeceksin. Sen sesini yükselteceksin. Ki bazı daha eşit olanlar korksun sesinden!