
“O eski ramazanlara, o eski bayramlara” dönebilir miyiz bilmiyorum ama bayram ziyaretlerimize bir şekilde dönebilsek bile değişmeyecek tek şeyin kolonya olacağı artık kesin.

Aç Evin Tok Kedisi
Uzaktan eğitim, homeoffice çalışma, online toplantılar, konferanslar… derken bu bayram ülke olarak uzaktan bayramlaşmayı deneyimleyeceğiz.

Bir anneannenin Facebook’ta paylaştığı güllü bayram kutlamasını “beğenen” torununa “beğenenlerin, yorum yapanların çok olsun” yazdığını düşünsenize…
“Su gibi aziz ol evladım”dan “sen benim paylaştıklarımı beğenmiyorsun” triplerine dönüşen bir çılgın çağ bu… 😳
Pekala, on küsur yıl önceye gidelim…
Bayram ziyaretlerinde evde bir sessizlik olduğunda halının desenlerini incelediğimiz, vitrine göz attığımız, siyah beyaz fotoğraflardaki kişileri tahmin ettiğimiz zamanlara… Tabii çocuksak, sıkılmışsak, bayram harçlığı dışında ilgimizi çeken bir şey yoksa bu böyledir.

Sözünü ettiğim o sessizlik, kolonya ve şeker dağıtma sırasında boy gösterir önce. Her misafirden sonra, evin içinde daha da yoğunlaşan bir kolonya kokusu hakimdir. Bayram bir de yaza denk gelmişse, ve havalar da sıcaksa ne güzel serinletir o kolonya!
Sessizlik itinayla uzadıkça ev sahibi ile misafirler arasında gülümsemeli, göz kırpmalı ve kafa sallamalı ilginç bir iletişim başlayacaktır. Daha daha nasılızdır, iyiyizdir hamdolsun, yaşayıp gidiyoruzdur…
Gelelim bu bayrama…
Ne sessizlik anında desenleri incelemek ne de o kaş gözle, kafa sallamayla kurulan o ilginç iletişim kurulamayacak. Çünkü görüntülü konuşmadaki sessizlik, “dondu galiba” veya “hat kesildi” gibi cümlelerle devam eder… Bazen yanlışlıkla mikrofonu kapatırız, bazen görüntümüz gider, bazen piksel piksel parçalanırız karşı tarafın ekranında, bazen sessizliğimiz ses gibi yankılanır durur telefonun diğer ucunda.
Bir de bunun görüşmeyi sonlandıramama kısmı var, işte burası çok daha önemli! İnsan nasıl sonlandırır ki görüntülü bayramlaşmayı, bahane edebileceğimiz bir yol yokken, trafik derdi yokken hem de?
Ama bir bayram gezmesini anımsayın lütfen, nasıl olurdu?

Bir eve bayram ziyaretine gitmişsinizdir örneğin, çaylarla beraber tatlılar ikram edilmiştir. Günün kim bilir kaçıncı tatlısını yemişsinizdir… Bu bölümde herkes birbirine nasılsın sorusunu sormuş ve aynı cevaplar verilmiştir.
Sonunda beklenen an gelmiş, misafir baba, elindeki arabanın anahtarını göstererek anneye işaret fişeğini çakmıştır. Misafir anne de kafasını sağa sola heyecanlı biçimde fakat yavaşça çevirerek golü atmıştır:
“biz artık müsaadenizi isteyelim.”
Demeye kalmaz ev sahibiyle beraber bütün ev ahalisinin “otursaydınız, aaa olur mu öyle, daha ne kadar oldu ki gelmenize” gibi bağırışlarıyla âdet yerini bulsun türünden konuklarla ev sahipleri arasında küçük çaplı ziyaret diplomasisi yaşanır.
Misafir anne “Yok, kalkalım artık, daha gidecek çok yolumuz var” 🙂 demiştir bir kere ve ziyaret diplomasisinde kapıya doğru bir kazan kazan yürüyüşü başlamıştır. Bu yürüyüş dünyadaki en kısa mesafenin en uzun sürede alındığı bir yürüyüş olabilir, çünkü misafirlik boyunca ortamdaki sessizlik tamamen dağılmış, yerini gürültüye bırakmıştır. Herkes birbiriyle konuşmaya çalışırken birden muhabbet koyulaşmıştır. Evin damadının bile dili çözülmüş, misafir baba ile hangi yoldan geldin muhabbeti, hangi araba kaç yakıyor’a çoktan gelmiştir. “İyi işte, o da n’apsın koşturuyor”lu cevaplar “baş üstüne sen de selam söyle”ler yankılanıyordur o kısacık koridor boyunca.
Bütün bunlar oluyorken misafir çocuk harçlık alamamış olmanın hayal kırıklığı ile ayakkabılarını giymek üzere kapı eşiğine doğru ilerlerken ansızın bir el dokunur omzuna. Ve o muhteşem an gelmiştir! Ne kadar olduğunu göremediği bir kâğıt para çocuğun cebine sıkıştırılmaya çalışılıyordur. O sırada çocuk eliyle istemediğini dile getirmeye çalışırken annesinin gözünün içine bakar. Annesinden “tamam, kabul et” bakışını aldığı anda cebine giren o eli birden serbest bırakır.
Cebinde buruşmuş bir kâğıt para vardır artık. Arabaya gidene kadar bakmaması gerektiğini biliyordur. Bakın bu, yazısız bir kuraldır: o evden hiç kimsenin seni görmediğine emin olduktan sonra ancak çıkarabilirsin parayı cebinden. Bizim çocuk merdivenden inerken iki kat aşağıda merakına yenik düşüp kâğıt paranın ucunu çıkarıp en azından renginden tahmin etmek istemiştir, yukarı çıkan başka biriyle karşılaşmak üzereyken heyecanla elini cebinden çıkarmış hızla inmeye devam etmiştir.
Aynı heyecan başka bir bayram gezmesinde kendini tekrar edecektir…
Bayram kahvaltıları, masada elden ele gezen zeytinyağlı sarma tabağı, su böreğini eliyle almayı tercih edenler, kahvaltıdan sonra sıraya girip evin en büyüğünün elini öpen küçükler, onlara harçlık veren büyükanne-büyükbabalar, harçlık olarak dünden hazırlanan bilmem kaç yüz kez el değen paralar… On beş metrekarelik oturma odasında oturan on beş kişi, evin içinde koşturan çocuklar… Kaç ayrı evden gelen çekirdek aileler o gün aynı evin içinde soluk alır, aynı tuvaleti kullanır, aynı sürahiden su içer, aynı demlikten çay doldurur…

Bunlar büyük ailelerin bayram tasviri… Küçük ölçekli aileler üstüne alınmasın lütfen!
Ah, unutmadan!
Bayramlarda ailesinden uzaklarda kafa dinleyip tatil yapanlar yıllar önce unutmuştur belki bu bayramları…
Çünkü o güzel insanlar o beyaz arabalara binip gittiler hep sıcak denizlere… 😃
Kısacası, bayram bu; seversin, sarılırsın, çay kaşığı sesleri eksik olmaz o günün her saatinde, küçük balkonda birkaç kişi sigara kaçamağı yapıyorken, evin sessiz bir köşesinde dayılardan biri uyuyordur. Salondan oturma odasına doğru giderken anneannen sana seslenir; su ister. Koşa koşa mutfaktan su doldurur dökmemeye çalışarak götürürsün. Son anda iki yudumluk su dökersin, canın sağ olsun. 😊
Senin bıraktığın sıcaklıktan o tutar bardağı, parmaklarınız birbirine değer. Su verenlerin çok olsun, sözünü duyarsın. Duyarsın ama anlamazsın o yaşlarda.
Oysa bugünlerde çok düşünüyorum bu sözü. Salgından sonra su verenlerimiz olacak mı bizim de diye… Yoksa herkesin kendi sürahisi, kendi bardağı olduğu salt bireysel bir dünya düzenine geçip kendi kendimizin su vereni mi olacağız?
Bir kahvenin kırk yıl hatırı olacak mı?
Su gibi aziz olacak mıyız?
“O eski ramazanlar” nerede?
“O eski ramazanlara, o eski bayramlara” dönebilir miyiz bilmiyorum ama bayram ziyaretlerimize bir şekilde dönebilsek bile değişmeyecek tek şeyin kolonya olacağı kesin artık.