Bağırarak şarkı söylesin herkes!

Yalnızca kendi duysa bile, bağırarak şarkı söylesin herkes istiyorum. Belki de bağıra bağıra hep birlikte şarkı söylerken sesimizin gücünün farkına varırız

HİCRAN AYDOĞDU
Haksızlıklara, gözümüze gözümüze sokulan adaletsizliklere tahammülüm kalmadı artık. İçimde kendi etini yemekten başka bir şey yapamayan bir canavar besliyorum sanki. Okullarda korona yüzünden yapılamayan eğitim camilerde yapılıyor. Biz sokağa çıkıp bir kahve içemiyoruz ama, parası olanlar restoran kapatıp eğlenebiliyor ya da  salonlar dolusu “lebaleb” kongreler yapıyorlar gözümüzün içine bakarak.
İktidarı arkalarına alıp kucaklarına oturdukları adaletsizliğe güvenip iyice coştu tecavüzcüler, zorbalar… Tek gün geçmiyor kadın ölüm haberi ya da intihar haberi almadığımız. Aç kalan, umudu tükenen meslektaşlarım şarkılar söylemek yerine, intihar ediyorlar birer birer.
Sayıştay raporu usulsüzlükleri, devletin bütçesine vurulan darbeleri, ülke kaynaklarının nasıl acımasızca harcandığını yazılı olarak bir bir ortaya dökmüşken, yetkisi olan bir Allah kulu çıkıp hesap soramıyor.
Koskoca Cumhurbaşkanı eline verilen 4 yıl önce başbakanının okuduğu metni gözümüzün içine baka baka kendi sözleriymiş gibi okuyor.
Üniversiteli gençlerimiz tutuklanırken, göz göre göre dolandırıcılık yapanlar televizyonda övgüler alıyor. Sit alanlarına inşaat yapmak yasalara değil cebindeki paranın miktarına bağlı. Hiçbirimizin haberi olmadan gençlerimiz esir alınıyor, öldürülüyor, duyamıyoruz; çünkü yürekli gazeteci bırakılmadı gibi, haber alma özgürlüğümüz yok. Pek çoğumuz korkuyor. Yazı yazmaya, şarkı söylemeye, ulu orta içmeye, dans etmeye korkar olduk.
Azıcık devlete bağlı ise geçim kaynağın, onlar gibi olmasan da onlar gibi davranmak zorunda bırakılıyorsun.
Oysa ben bu maviliklere şarkı söylemek için göçmüştüm. Ankara’nın boz duman siyasi havasından kaçıp mutlu şarkılar söyleyecektim. Herkes mutlu şarkılar söylemiyorsa mutlu olamıyormuş benim gibiler. Çünkü şimdi bambaşka yola sapıp geçmişime bile sövdüren büyük devrimci abilerim, güçlünün yanında değil, ezilenin yanında olmayı öğretmişlerdi bana.
Gerektiğinde canımızı vereceğimiz bayrak altında, kanımızı vereceğimiz toprak üstünde, bu kadar büyük bir vatan aşkı içimizdeyken geçmişine, geleceğine, adaletine,  gazetesine, meclisine, yönetimine, muhalefetine… güvenmeden yaşıyoruz şu hayatı.
Çocuklarını en güvendiği yere emanet edermiş insan.Uğruna canımı vereceğim bir vatanım varken, oğlumu yaşadığım devlete emanet edemiyor olmak ve oğluma yaşanacak bir vatan bırakamıyor olmak dokunuyor kanıma…
İşte o anlarda avaz avaz şarkı söylemek ve yazmaktan başka bir şey gelmiyor içimden
hiç umursamıyorum sesim güzel mi? Yazdığım şey şiir mi?
Sadece, yalnızca kendi duysa bile, bağırarak şarkı söylesin istiyorum herkes. Belki de bağıra bağıra hep birlikte şarkı söylerken bir sesimiz olduğunun, hem de çok güçlü bir sesimiz olduğunun farkına varırız.
Kan gölünün ortasında nilüfer çiçekleri gibi poz veriyor ülkem,
Ve biz sadece beğen tuşuna basan vatanseverleriz nicedir.
Kurbağalara döndük
dilimizi nerede yemek varsa oraya uzatıp
oturduğumuz yerden karnımızı doyurur olduk
Günlük sineğimizi sindirip
prense dönüşme masalları okuyoruz çocuklarımıza…
Ve çocuklar masmavi suları unuttular sayenizde
Göller hep böyle olur sanıyorlar kan kırmızı.
BEĞENDİYSENİZ PAYLAŞIR MISINIZ LÜTFEN