30 Ağustos hasta olma zamanı

EMİNE SUPÇİN

30 Ağustos!

Hasta olma zamanı. Neremiz ağrısa acaba? Dur bakayım? A! Zaten bir hastalık var. Tamam, onu kullanırız.

Kullanın kullanın! Milletin göbek atmaktan terinin bile birbirine karıştığı düğünler serbest, 30 Ağustos kutlamaları yasak olsun. Vahşet bayramları serbest, milli bayramlar yasak olsun.

Ayrıca yok kulağım ağrıdı, vay kıçımı üşütmüşüm, aman ishal olmuşum mazeretleri ile bugüne kadar bilmem kaç bela yıldır kutlamalara engel oluşunuza kızar ve birkaç beylik laf edip, kıçımızı döner yatarız biz de. (Bizim de sizden farkımız yok, soydan mıdır huydan mı yoksa korkudan mı bilmem, o da şurada dursun.)

30 Ağustos!

Tam da hastalanma zamanı. Yok yok, yeni bir hastalık aramaya gerek yok, zaten var olanla idare edilir. Değil mi ki amaç Mustafa Kemal adını anmaktan kaçınmaktır ve bu kaçınmanın altında ışıktan korkan kakalak içgüdüsü vardır, öyleyse her yol evladır. Değil mi ki Fatih’in Avrupa’da kapattığı Orta çağdan hiç kurtulamamış, her dem din bezirganlarının elinde, hurafelerin peşi sıra sürüne gelmiş halkın elinden tutan Atatürk’ün adını ağza almamaktır maksat, pandemi yetmezse yeni bir hastalık da icat ederiz evelallah.

30 Ağustos!

Tam da hastalanma zamanı.

Bırak pandemi bahanesini, memleket zaten hasta. Hatta “hasta adam” benzetmesi yapılmış Osmanlının son döneminden bile beter hasta. O gün en azından silahlarıyla vatanı kuşatmış düşman vardı gözle görülür. Bir de şimdiye bak! Ormanlar ağlıyor, kadınlar yas tutuyor, çoluk çocuk perişan; satılmadık değerli toprak parçası, elden çıkarılmadık Cumhuriyet hatırası kalmamış. Fikret’in “Yiyin efendiler, doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin” dediği dönemi mumla aratacak açgözlülükleri seyrediyoruz. Biz seyrediyoruz tarih ince ince yazıyor memleketin içler acısı halini ve o hale kurban giden nesilleri. Bir gün bir yabancı memleketin tarih kitaplarında, benliğini yitirmiş nesillerin çocukları okuyacak halimizi. İçten çürüyen halkın, dışarıdan bir müdahaleye gerek kalmadan nasıl da kendi kendini yok ettiğini okuyacak ve o gün seyredenlere lanet okuyacak ama iş işten çoktan geçmiş olacak… Yazık bu topraklar uğruna şehit düşen atalarımıza. Kim bilir nasıl sızlıyor kemikleri, üstlerindeki toprak satıldıkça…

30 Ağustos!

Hasta olma zamanı. Yok yok zorlama kendini. Hastalık bahanesi hazır ama gerek yok buna. Düpedüz söyle: “Kutlamak istemiyorum kardeşim,” de. De bunu yüzün görünsün apaçık. Ve ben de diyebileyim ki “Senden bana kardeş olmaz!”

Desen de demesen de anlıyorum ben sizi. İnsan hangi durumlarda kutlama yapar biliyorum. Halkımızın tümünü bir aileye benzetip düşünüyorum. (Oysa ne yazıktır ki artık aile bile değiliz. Koca bir gövdeyi dilim dilim kesip irin cerahat içinde bıraktılar.) Biz yine bir aile olarak düşünelim: Diyelim ki çocuklardan biri sınavı kazanır, kutlanır; ebeveynlerden biri terfi alır, kutlanır; hastalık atlatılır sevinilir, sevinç kutlanır. Önemli olan kutlamanın şekli değil, samimiyeti ve kimlerle kutladığındır.

İşte tüm mesele o “kim” noktasında. Çünkü kutlamayı yapanların o kazanımda parmağı vardır. Terfi alan, huzurlu ortamından; sınavı kazanan, ailenin özverisinden faydalanmıştır.

Şimdi bu kalıbı Zafer Bayramına uygula. Düşün azıcık. Neden kutlamaktan çekindikleri apaçık.

Çünkü zaferde payı olanlar zaferi kutlar; olmayanlar, yok sayar. O mahşeri günde, köşe bucak saklanmış alçakların çocuklarıdır kutlamayanlar. “Karı gibi saklandılar” demeyeceğim, çünkü her gece düşman kellesi avına çıkan nenemden utanırım. Cirit oynayan, ok atan, at binen Türk kadınını bin yıldır “karı” seviyesine çekmek isteyen bezirganların çocukları, ne bilsin otağını koruyan, anayı, kadını, bacıyı! Ve ne bilsin düşmandan kurtarılan memleketin zafer bayramını.

Onların zafer bayramı kadını “karı” seviyesine, halkı “köle” rezilliğine, aydınlanmayı “karanlık” eşiğine getirdikleri gün olacaktır. Uyanık ol, diri ol, bir ol ey güzel memleketim. Bırak onlar hasta olsun, sen OLMA!

30 Ağustos Zafer Bayramı bizim!

İstiklâl Marşımızın, “Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!” dizesindeki anlamı bilen ve her karış toprağın altında yatan binlerce atamızın hatırasına saygıyla bir karışın bile satılamayacağını içselleştirmiş, bizim!

Yağmayı, talanı, fütursuz alçaklığı gördükçe içi sızlayan, bizim!

İrfanı hür, vicdanı hür nesiller yetiştirmek isteyen, bizim!

Aklın yoluna, sanatın devasına, bilimin şifasına inanan, bizim!

30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun!