
Dil devrimi de öteki devrimler gibi bilindik çevrelerce yozlaştırıldı, eski dil yeniden egemen kılınmaya çalışıldı. Dilimizin ulusal doğrultudaki gelişmesi, tutucuların ve 12 Eylül askeri yönetiminin girişimleri ile önlenmeye çabalandı
AV. CEM BAYINDIR
Türerken yeni sözcüklerimiz
Bu senin yazmandır söylemendir
Yönündür
Bilincindir
Uygarlığındır
Özgürlüğündür
Bu senin yarınındır ey Türk genci
Fazıl Hüsnü Dağlarca
“Ah! Keşke Paris’in sebze pazarında kullanılan sözcüklerle konuşabilsem.” Michel de Montaigne
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünü yaptığı Türkçenin özleştirilmesi ve zenginleştirilmesi çalışmaları, çağdaşlaşmaya ve her alanda bağımsızlığı sağlamaya yönelik büyük “Devrim”in ayrılmaz bir öğesi olarak ele alınmıştı. Çünkü “dil”, bir topluluğa “ulus” niteliğini kazandıran ve ulusallığı sağlayan ana öğelerden biri olduğundan, ulusal temeller üzerinde yükselen yeni Türkiye’de Türkçenin gerçekten de ulusal bir dil içeriğine kavuşturulması zorunluydu.
Atatürk’ün giriştiği her devrimde olduğu gibi, dil alanında da yeni atılımlara geçmeden önce, bilinçli bir hazırlık dönemi yaşanmıştı. 1932 yılına dek süren bu dönemde göze çarpan en büyük özellik, dinin dil ile olan ilişkisinin olabildiğince azaltılması, ibadette Türkçenin kullanılmaya başlaması ve ezanın Türkçeleştirilmesidir. Ancak bundan sonradır ki, dil alanında belirlenen amacı gerçekleştirecek yeni örgütlenmeye gidilmiştir.
Gazi’nin “Dil işlerini düşünmek zamanı gelmiştir. Ne dersiniz?” diye sorması üzerine dört milletvekili Samih Rifat, Ruşen Eşref, Celal Sâhir ve Yakup Kadri, “Dahiliye Vekâleti Celilesi”ne Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin kuruluş dilekçesi vermiş ve hazırlıkların ardından 26 Eylül 1932 tarihinde Dolmabahçe Sarayında I. Türk Dil Kurultayı toplanmıştır.
TBMM Başkanı General Kâzım Özalp’in başkanlığını yaptığı kurultaya tüm tanınmış yazar ve şairler çağrılmış ve TDK Başkanı kurultayın amacını şöyle açıklamıştır: “Türk dilinin kendi milli kudretleri içerisinde gelişmesini sağlamak.”
Türk Dil Kurumu’nun öz Türkçe “Kurultay” adı verilen ilk genel kurulu 26 Eylül 1932 günü Dolmabahçe Sarayında başlamış, daha önce yapılan “Kadın erkek her Türk yurttaş Türk Dili Tetkik Cemiyeti üyesidir ve kendini kurultaya çağrılmış saymalıdır” çağrının da etkisiyle kurultaya 814 üyeyle birlikte katılanların sayısı 917’ye ulaşmıştır. Katılanlar arasında saz ozanları ile köylü kadınların ve tüm yurttaşların sergiledikleri görüntü toplantının ulusal niteliğinin ve daha da önemlisi halk iktidarının göstergesidir.
Türk Dili Tetkik Cemiyetinin koruyucu başkanlığına Atatürk, onursal başkanlığına da Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip seçilmiştir. Halit Fahri Ozansoy’un verdiği önerge ile de 26 Eylül, “Dil Bayramı” olarak benimsenmiş ve o günden sonra 1980’lere değin de her yıl kutlanmıştır…
Tüm ülkede büyük bir coşku ile yapılan çalışmalarla kurultaya çağrılacak yabancı konuklar belirlenmiş; yurt içinden katılacak, bildiri sunacak, konuşma yapacak herkes hazırlıklara girişmiş ve 26 Eylül günü öğleden sonra Dolmabahçe Sarayında kurultay, başkan Samih Rifat ve Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip Bey’in konuşmalarıyla açılmıştır.
Başkan Samih Rifat da kurultayın açılış konuşmasında amacın Türkçeyi ulusal dil düzeyine çıkarmak, yazı dili ile halk dili arasındaki ayrılığı gidermek olduğunu belirtmiş, bu amaca da ancak halkın katılımıyla ulaşılabileceğini söylemiş ve kurultayda, Türk Dil Kurumu’nun tüzüğü üzerinde çalışılmış, tüzüğün birinci maddesi şöyle belirlenmiştir:
“Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Hazretlerinin yüksek koruyucu başkanlığı altında 12 Temmuz 1932’de Türk Dili Tetkik Cemiyeti adlı bir cemiyet kurulmuştur.”
Ahmet İhsan (Tokgöz), Ahmet Cevat (Emre), Ali Canip (Yöntem), Celâl Sâhir (Erozan), Hasan Âli (Yücel), İhsan (Sungu), Ragıp Hulûsi (Özdem), Reşat Nuri (Güntekin), Hasan Ruşenî (Barkın) ve Dr. Saim (Ali Dilemre) ise bu kurulun ilk üyeleriydiler.
1932’de Türk Dil Kurumunun bir dernek olarak kurulmasıyla ve bu kurultayla başlatılan dil devriminin, Atatürk ilke ve devrimleri arasında önemli bir yeri vardır. Bu devrim, dilimizi yabancı diller boyunduruğundan kurtararak, kalkınmanın temeli olan ulusal eğitimi yaygınlaştırmayı ve halkla bütünleşmeyi amaçlar.
Derneğin amacı da Türk Dili Tetkik Cemiyetinin amacı, Türk dilinin öz zenginliğini meydana çıkarmak, onu dünya dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmekti. On gün süren kurultayda Türk dilinin kökeni, önemi, öteki diller ile olan ilişkisi üzerinde durularak şu kararlar alınmıştı:
– Türkçenin Sümer, Eti gibi en eski dillerle, Hint-Avrupa ve Sâmî dillerle karşılaştırılması,
– Türkçenin tarihsel gelişiminin araştırılması ve karşılaştırmalı dil bilgisinin yazılması,
– Bir Türkçe sözlük çıkarılması, lehçeler ve terimler sözlüklerinin hazırlanması,
– Halk dilinde ve tarihsel yazılardaki Türkçe kökenli sözlerin taranması ve yayımlanması,
– Türkçede söz türetme ilkelerinin belirlenmesi ve bu ilkelere uygun biçimde Türkçe köklerden yeni sözler türetilmesi, özellikle yazı dilinde kullanılan yabancı kökenli sözcüklerin yerini alacak öz Türkçe sözcüklerin önerilmesi ve yaygınlaştırılması,
– Başka ülkelerde yayımlanan Türk diliyle ilgili yayınların toplanması, gerekli olanların Türkçeye çevrilmesi,
– Türk diliyle ilgili yazıların yer aldığı bir derginin çıkarılması, gazetelerde dil konularına özel bir sayfa ayrılması.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün başından sonuna izlediği kurultay Ruşen Eşref’in şu konuşmasıyla kapanmıştır:
“Bir davayı bütün gerçekliği ile göz önüne getirmek, onu zaman ve mekân içindeki yerine, sırasına koymak, beynin laboratuvarında inceden inceye elenip dokunmuş bu işin nasıl bir iş olduğunu görmek, göstermek, düşünceleri o iş etrafında bir araya toplamak, o işten çıkan neticeleri ilerisi için hedef edinmek: İşte Mustafa Kemalce düşünüş bu demektir. Mustafa Kemalce düşünmek demek, tahlil ve terkip etmek, şuurlaştırmak, nizamlaştırmak, sistem haline koymak demektir. Bu usul Çanakkale’den dil kurultayına kadar aynı hızı ve sırayı gösterir. Bu da bizim milli bilincimizi arttırır milli kültürümüzü ortaya koyar. Bizde her Türk vatandaşı gibi atalarımıza layık olarak milli mirasımızı sonsuza dek koruyacağız…’’
1932’de başlayan dil devrimi de öteki devrimler gibi bilindik çevrelerce yozlaştırıldı, eski dil yeniden egemen kılınmaya çalışıldı, Batı dillerinin etkilerinin azaltılması için hiçbir denetim uygulanmadı. Dilimizin ulusal doğrultudaki gelişmesi, tutucuların ve 12 Eylül askeri yönetiminin girişimleri ile önlenmeye çalışıldı, uzun zaman herkesin benimseyip kullandığı yeni türetilmiş Türkçe sözcükler yasaklandı. 1983 sonrası Atatürk’ün vasiyeti çiğnenerek resmi ve sıradan bir daireye dönüştürülen Türk Dil Kurumu da buna çanak tuttu.
Bilimsel, saptamak, toplum, tüm, tüze, tüzel, uluslararası, zorunluluk, ayrıcalık, birim, ortam, çağdaş, deney, düzey, denge, onay ödev, önerge, eşitlik, eylem, gereç, güvence, istem, kanı, önlem, kapsam, kutsal, hayvansal, tarımsal, siyasal, iyimser, çekimser, göçmen, taşıt, yakıt, bilgin, kural, koşul, tutanak, yoksun, kentleşme, izlemek, ülkü, özerklik, egemenlik, uygarlık gibi binlerce sözcüğün TRT’de ve resmi yazışmalarda kullanımı yasaklandı. Necip Fazıl, Ahmet Kabaklı, Tahsin Banguoğlu, Mehmet Kaplan gibi adlar bu gelişmeleri sevinçle karşıladılar.
Kısaca, Atatürk ve cumhuriyet karşıtları, ulusumuzu, o çok istedikleri düzene çekmede başarılı oldular, muhafazakar ve milliyetçi olduklarını ileri sürenlerin elinde dilimiz, kültürümüz, sanatımız köreltildi, değersizleştirildi. Osmanlıcılık özlemi çekenler 60-70 yıldır siyasal erkleri ve askeri yönetimleri arkalarına aldılar ve yukarıda söz ettiğimiz gibi basındaki destekçileri ile TRT’de, gazetelerde, kitaplarda, halkın beynini Osmanlıyla, eski dille doldurmayı başardılar.
Bu çevrelerce, eski Türk Dil Kurumu da ortadan kaldırılıp, bir yıkıcı adım daha atıldı ve resmi dilde eski dile ve harflere dönüş için zorlamalar hep sürdürüldü. Sözcükler yasaklandı, Türkçeyi, dili de yeterince bilmedikleri için halka da öz dilini unutturmayı, yanlış öğretmeyi; toplumun dile karşı duyarlılığını yok etmeyi bir ölçüde başardılar.
Fazıl Hüsnü Dağlarca, “Devrimi Böyle Anlamak” şiirinde bunu ne güzel anlatır:
Türk Dil Kurumu’nu kurarken
Mustafa Kemal’in
Tek mutsuzluğu vardı
Türkçeyi sevdiğini
Daha Türkçe söyleyememek
Kimilerinin
Şimdi
Tek mutluluğu var.
Türkçeyi sevdiklerini
Daha Osmanlıca söylemek”
Biliyoruz ki, Cumhuriyete, Atatürk’e, Türklüğe karşı olanların dil devrimine de karşı olmaları, saltanatı, hilafeti, Osmanlıcayı, Arapçayı daha çok sevmelerini iyi anlamak ve tuhaf bulmamak gerekir. Onların tüm cumhuriyet devrimlerini yok etme çabalarına karşın Türkiye Cumhuriyeti’nin de güzel dilimiz Türkçenin de sonsuza değin yaşayacağına inancımız tamdır. Dilimizi yetkinleştirmek, onu, bir anlaşma aracı olarak, en yükseğe getirmeye çalışmak ve bu bilinçle her “26 Eylül”ü dil bayramı olarak kutlamayı sürdürmek hepimizin öncelikli görevidir.
Kaynakça:
- Cumhuriyet gazetesi, 27 Eylül 1932, sayı 3015
- Cumhuriyet gazetesi, 28 Eylül 1932, sayı 3016
- Cumhuriyet gazetesi, 29 Eylül 1932, sayı 3017
- Cumhuriyet gazetesi, 30 Eylül 1932, sayı 3018
- Cumhuriyet gazetesi, 1 Ekim 1932, sayı 3019
- Cumhuriyet gazetesi, 2 Ekim 1932, sayı 3020
- Cumhuriyet gazetesi, 3 Ekim 1932, sayı 3021
- Cumhuriyet gazetesi, 4 Ekim 1932, sayı 3022
- Cumhuriyet gazetesi, 5 Ekim 1932, sayı 3023
- Cumhuriyet gazetesi, 6 Ekim 1932, sayı 3024
- Cevdet Kudret, “Dilleri Var Bizim Dile Benzemez”, Bilgi Yay., 1966,
- Nurullah Ataç, “Dil Devrimi”, Ulus gazetesi, 29 Ekim 1956
- Falih Rıfkı Atay, “Atatürk ve Dil”, Türk Dili, No:3, Ankara, 1951,
- Agâh Sırrı Levend, “Dilimizi Zenginleştirmek İçin”, Türk Dili dergisi, s. 430-431, 1 Eylül 1971,
- Falih Rıfkı Atay, Çankaya” Pozitif Yayınları, 2009,
- Sevgi Özel, Haldun Özen, Ali Püsküllüoğlu, “Atatürk’ün Türk Dil Kurumu ve Sonrası”, Bilgi Yay, 1986,
- Agop Dilaçar, “Atatürk ve Türk Dili, Atatürk ve Türkçe”, TDK Yay, 1963,
- “Onuncu Dil Kurultayı”, TDK Yayınları, 1963,
- Atatürk ve Dil Devrimi, Feyziye Mektepleri, 2019.
PAYLAŞMANIZ İÇİN