150 YILLIK SÜREÇ HESABA KATILMAZSA…

Divan edebiyatının yaşamdan kopuk, mazmunlar dünyasına sıkışmış, kapalı ve soyut tarzı karşısında Tanzimatçıların edebiyatı hayatın sorumluluk alanına taşımaları kuşkusuz çok önemli ve olumlu bir eylemlilikti.

cfryildirim@hotmail.com

Tercüman-ı Ahval gazetesinin çıkış tarihiyle başlatılan Tanzimat edebiyatıyla birlikte toplumsal literatürümüze “edebiyat” sözcüğü de girmiş oldu. 1860’tan önce ise yazılı anlatım eserleri “şiir ve inşa”, “ilm-i belagat” ya da sadece “belagat” sözcükleriyle karşılanıyordu.

“TERBİYE VE AHLAK ÖĞRETEN FEN”

“Edebiyat” sözcüğünün türetildiği Arapça “edeb”; ahlak iyiliği, terbiye, incelik, görgü anlamına geliyor. Sözcüğün köken anlamının toplumsal formasyonla ilgili bulunması, Tanzimat’ın ilk kuşak yazarlarında “edebiyat”la “edeb” arasında bir bağlantı kurma düşüncesini uyandırmıştır. Dönemin öncüsü Şinasi, edebiyatı “İnsanlara terbiye ve ahlak öğreten fen ve marifet” olarak tanımlamıştır.

Dönemin etkili siması Namık Kemal de farklı düşünmez: “Sanat, içtimai fayda elde edilmesine yarayan vasıtadır.”

Roman, öykü, makale, eleştiri, deneme, tiyatro oyunu gibi birçok edebȋ türün ilk örneklerini veren ilk kuşak Tanzimatçılar için edebiyat; toplumu eğitmenin, toplumu aydınlatmanın, onu ilerleme, iyilik, vatan sevgisi, aile sorumluluğu gibi değerler açısından uyanık ve diri tutmanın bir aracıdır. Bu nedenle Tanzimat edebiyatı; yol gösterici, eğitici, ahlaki ve didaktik bir edebiyattır.

MİSYONER EDEBİYAT

İkinci kuşak Tanzimatçıların gerçekçilik ve estetik yönlü arayışlarının Servet-i Fünun’la birlikte, ifadesini “sanatın gayesi sanattır” sözünde bulan bir soyutlama noktasına geldiğini biliyoruz. Servet-i Fünun’un çocukluk dönemini, Fecr-i Ati’nin Ahmet Haşim’ini ve İkinci Yeni’nin ayrık ürünlerini bir yana koyarsak Tanzimat’tan günümüze uzanan Türk edebiyatı, toplumsal değişime katkıda bulunma, toplumu yeniden inşa etme hedefini her dönem korumuştur. Bu anlamda edebiyatımız “misyoner bir edebiyat” olmuştur.

Millȋ Eğitim’in edebiyata ve edebiyat eğitimine bakışı böylesi tarihsel bir temelden besleniyor. Geleneksel bir temeli bulunan yararcı edebiyat anlayışının resmȋ çerçevede yeniden dizayn edildiğini, ayrıntılı biçimde hedeflendirildiğini görüyoruz. Bu hedefler, edebiyatın devletin sürekli ve güncel ideolojik tutumunun benimsetilmesi, yeniden üretilmesi esnasında sistematik biçimde kullanılan bir aygıt olarak algılandığını gösteriyor.

EĞİTİM ARACI, AHLAK VAAZI

Divan edebiyatının yaşamdan kopuk, mazmunlar dünyasına sıkışmış, kapalı ve soyut tarzı karşısında Tanzimatçıların edebiyatı hayatın sorumluluk alanına taşımaları kuşkusuz çok önemli ve olumlu bir eylemlilikti. Bugün için eksik olan bu tarzın mutlaklaştırılmış olması ve geçen yüz elli yıllık bir sürecin hesaba katılmamasıdır. Edebiyatın sanatsal içeriğinden soyutlanarak bütünüyle bir eğitim aracı, toplumsal bir reçete, bir ahlak vaazı, bir öğütler manzumesi olarak algılanması doğal olarak hiçbir gerçek edebiyatçı katında kabul görmez. Eğitsel yaklaşım, birçok edebȋ değerin genç kuşaklarla buluşma alanını daraltmakta,  ruhlarda yepyeni dalgalanmalar yaratacak, yepyeni duygu tınıları oluşturacak, bireyin iç dünyasını zenginleştirip yeni estetik tatlarla donatacak edebiyat ürünlerinin yaşama şansını baştan malul hale getirmektedir. Her sanat gibi edebiyatın da temel işlevi estetik bir yaşantı oluşturmaktır. Bu işlev onun temel amacını da belirleyici bir etmendir.