Yaşamın tadı, sanatın kaynağı

Modern psikoloji biliminin önemli bir saptaması var. Bu saptama anlamını “tanıklık” kavramında buluyor. Eşlerin birbirlerine sürekli katlanmalarının, hatta ölen bir eşin ardından kısa bir süre sonra diğerinin de hayata veda etmesinin nedeni tanıklıkla ilgiliymiş.

cfryildirim@hotmail.com

Bir çöl ıssızlığında bir başına yaşasaydınız, üstelik suyunuz ve ekmeğiniz varken ama etrafınızda kimse yokken her sabah kalktığınızda saçlarınızı tatar, makyajınızı yapar ve kahvaltınızın mükemmelliği için çabalar mıydınız?

Bir adada olsaydınız, sadece siz olsaydınız, akşam yemeğine özel bir kıyafetle oturur muydunuz?

Denizlerin beyaz köpüklü ve engin maviliğinde geminizin kaptanı da tayfası da siz olsaydınız her gün tıraş olur, losyon sürünür müydünüz?

Modern psikoloji biliminin önemli bir saptaması var. Bu saptama anlamını “tanıklık” kavramında buluyor.

Eşlerin birbirlerine sürekli katlanmalarının, hatta ölen bir eşin ardından kısa bir süre sonra diğerinin de hayata veda etmesinin nedeni tanıklıkla ilgiliymiş.

Yaşamına tanık olunmayan insan yaşamını olabildiğince yalınlaştırıyor.

Çöl, ada ve deniz düzlemindeki sorularımız böylesi bir duruma işaret ediyor.

Tanığı olmayan hayatlar beğenilmekten de azade oluyor.

Beğeneni bulunmayan bir hayatı yüceltmeye çabalamak, yükseklere taşımak ise insan için gereksiz bir çabaya dönüşüyor.

Buradan şuraya gelmiş oluyoruz:

İnsan hayatında beğenilmek temel bir duygudur. Beğeninin oluşması içinse bir gösterinin ve bu gösteriyi izleyenlerin bulunması gerekir.

Gösteriyi, yaşadığınız ve etrafa sunduğunuz hayat olarak anlayın. İzleyicileri ise ülkeniz, çevreniz ama en başta en yakınınızdaki eşiniz ve sevgiliniz tabii ki.

Bu düşünsel perspektife bir de bu açıdan bakmaya ikna edin kendinizi.

Öyle anlaşılıyor ki sanatın da ilk tohumları beğenilme ve beğenme duygusu içinde saklıdır.

Çünkü sanat her şeyden önce güzelin tezahürüdür. Bütün yüksek duygu ve düşüncelerin beslendiği kaynak da güzelliktir

Bir adım daha atarak şunu söylemek istiyorum:

Yaşamının en yakın tanığını yitiren eş artık dünyadan keyif almıyor. Ve giderek kendisini dünyaya kapatıyor. Beğenenini ve alkışçısını yitiren sanatlar da tıpkı yitirdiği eşinin ardından bir süre sonra hayata gözlerini sükûnetle kapayan eşler gibi varlığını makul bir süre içinde sönümlendiriyor.

Öyleyse diyelim ve devam edelim:

Yaşamla sanat her zaman iç içe olmuştur. Beğeni duygusu yaşamın lezzeti olduğu kadar sanatın da kaynağıdır.