GERÇEĞİ NEDEN CHEVRON AÇIKLADI?

CUMHURBASKANI ERDOGAN, BESIKTAS'TA BULUNAN DOLMABAHCE CALISMA OFISI'NDE ACIKLAMA YAPTI. (DHA)

AYDIN ERDEMİR

Rockefeller ailesinin şirketlerinden ABD’li petrol devi Chevron’dan bir açıklama geldi. Türkiye’nin Batı Karadeniz’de yeni doğalgaz keşfettiği blokta meğerse %50-%50 TPAO ile ortaklarmış. Sektörü bilenler açısından petrol ve doğalgaz arama, keşif ve çıkarma işinde bu ortaklıklar yeni değil.

Ne güzel!… Türkiye’nin doğalgazını Chevron’un bulmasına, Rockefeller ailesinin yağmalayacak olmasına “milli zafer” havası verebilmek ancak AKP’nin ve Erdoğan Alesinin başarabileceği bir şeydir. – Eskimiyen

Chevron ile TPAO arasındaki ticari ilişki sadece bu işte yok, Chevron bölgemizde özellikle Hazar Denizi’ndeki petrol ve doğalgaz işinde de önemli bir hissedar. Azerbaycan’daki petrol ve doğalgaz arama, keşif, işletme, üretim ve pazarlama işinde ana hissedarlar olan BP ve Azerbaycan milli petrol şirketi Socar’ın ortağı. TPAO’nun da küçük ortak olarak Bakü Tiflis Ceyhan (BTC) boru hattında olduğunu söyleyelim. BTC için ortakların tam listesini vermek gerekirse; BP, SOCAR, Chevron, Statoil, GIOC, TPAO, Eni, Total S.A., Itochu, Inpex, ConocoPhillips, Hess Corporation. Tam bir küresel enerji tekelleri konsorsiyumu. Tabii Türkiye hariç.

Karadeniz’deki doğalgazımızın en az ama en az… yüzde 50’sini alacak olan Chevron’un sahibi Rockefeller ailesi

ABD’li şirketler Kafkaslarda, Karadeniz’de ve yeni yeni Doğu Akdeniz’de etkinliklerini ve varlıklarını artırıyorlar. Ortadoğu’dan sonra petrol açısından tek alandaki en büyük rezervler Hazar Denizi’de, Kazakistan’ın Kashagan sahasında keşfedilmişti. Buraya da baktığımızda bu sefer ABD’li Exxon’u görürüz.

ABD Dışişleri Bakanlığı Enerji Enformasyon İdaresi (EIA) verilerine göre, Hazar Denizi açıklarında 2000 yılında keşfedilen Kashagan, dünya genelinde son 35 yılda bulunan en geniş petrol sahası. 35 milyar varil olarak tahmin edilen Kashagan dünyada Orta Doğu dışındaki en geniş, dünyanın beşinci büyük petrol rezervini barındıran petrol sahası olarak tanımlanıyor. Bu saha için kurulan Kashagan Konsorsiyumu’nun da (NCOC) Kazakistan milli peteol şirketi Kazmunay Gaz, İtalyan ENI, Hollanda merkezli Royal Dutch Shell, Amerikan Exxon Mobil ve Fransız Total şirketlerinin her birinin %16,8’er hissesi bulunuyor. Japon Impex’in de %7,56 hissesi var. Kazmunay Gaz’ın, Eylül 2013’te Kashagan Projesi’nden ayrılan Amerikan petrol şirketi Conoco Phillips’ten satın aldığı hisseyi 5 milyar dolara sattığı Çin Ulusal Petrol Şirketi (CNPC) ise projeye daha sonra dahil oldu. Yani artık Çin devlet şirketlerini de (CNPC, UNIPEC, PETROCHINA) küresel petrol ve doğalgaz oyuncuları olarak birçok ülkede ve bölgede görebileceğiz. Enerjide olağanüstü seviyede dış kaynaklara bağlı olan Çin ihtiyacı olan enerjiyi çeşitlendirebilmek ve Çin’e enerji kaynakları akışını güvenli hale getirebilmek için giderek küresel ölçekteki etkisi artırıyor. Özellikle Afrika kıtasında yeni arama ve keşif çalışmalarında Çin’in önemli bir rolü var.

Ülke genelinde 150 devreye alınmış saha bulunan Kazakistan’da petrolün %33’ünü Kazak devlet şirketleri, %36’sını Amerikan ve Avrupa şirketleri, %16’sını Çin şirketleri, %11’ini Kazak ve uluslararası bağımsız şirketler karşılarken, %4’ünü Rus şirketleri üretiyor.

Uluslararası şirketlerin arama, keşif ve üretim için girdiği ülklerde yaptığı anlaşmalara benzer şekilde Kazakistan’ta da üretilen petrolün neredeyse yarısı Production Sharing Agreements (PSAs) yani üretim paylaşım modeliyle çıkarılıyor. Yani arama ve keşif için parayı verenler çıkanın da en az yarısını alıyor. Tabii finansman ve faizin de içinde olduğu bu modelde sürelerin çok uzun olduğunu, aslında kaynaklara sahip ülkelere işin sonunda fazla bir şey kalmadığını da belirtelim. Bunun için de arama, keşif, üretim, rafineri, dağıtım işinin tamamını tek çatı altında toplayan milli şirketler varlıklarının bağımsızlığını bir ölçüde koruyabiliyorlar. Hampetrol fiyatları düştükçe yatırımlar cazibesini yitirdiği ve yatırımların geri dönüş süreleri uzadığı için PSAs sözleşmeleriyle bağlı olan ülkeler için bu sözleşmelerden kurtulmak imkansız hale de gelebiliyor. Bir nevi yeni bir Düyun-u Umumiye hali ortaya çıkabiliyor.

TÜRKİYE’NİN MİLLİ ŞİRKETLERİ NASIL İMHA EDİLDİ?

Diğer taraftan Türkiye’nin 1954 yılında kurulan milli petrol şirketi TPAO, arama, keşif ve üretim işinden rafineri (TÜPRAŞ) ve akaryakıt dağıtım (PETROL OFİSİ) tarafına kadar tüm diğer gelişmiş ülkelerde ve petrol şirketlerini milli şirketleri altında organize eden ülkelerde olduğu gibi entegre bir bütün halinde kurulmuş ve varlığını bu şekilde devam ettirmişti. Bugün petrol ve doğalgaz üreten tüm ülkelerde son derece pahalı olan arama, keşif ve çıkarma işlerininin yapılmasını sağlayacak gelirler rafineri ve dağıtım çok daha gibi karlı olan şirketlerden aktarılan kaynaklarının kullanılmasıyla mümkün. Arama ve keşif tarafına düzenli kaynak sağlanması halinde bu arama ve üretim işleri düzenli ve sürekli olarak yapılabilir hale geliyor. Bundan dolayı da milli ya da ABD’li veya İngiliz özel petrol ve doğalgaz şirketleri bir bütün olarak entegre şirketler olarak varlıklarını sürdürüyorlar. BP, SHELL, TOTAL, ENI, EXXON, CHEVRON gibi şirketler de böyle.

Oysa 1990-2000 yılları arasında Türkiye’de DYP-DSP-ANAP-MHP-RP gibi partiler tarafından kurulan sözde milli koalisyon hükümetleri önce bu entegre yapıyı ayrıştırıp rafinerileri ve akaryakıt dağıtım şirketlerini ayrı ayrı yok pahasına elden çıkararak sermayeye peşkeş çektiler, sonrasında da TPAO’yu özelleştirmeye hazırlandılar. Arama ve keşif tarafına kaynak aktarabilecek karlı ve gelir yaratan işlerden mahrum ve güçsüz kalan TPAO’nun arama ve keşif tekeli de kaldırılarak Türkiye’de petrol ve doğalgaz aramaları piyasaya, yani küresel ölçekte bu işleri yapan petrol tekellerine açılmıştı.

Kısaca Türkiye’de de uluslararası konsorsiyumlar eliyle işletilecek petrol ve doğalgaz sahalarında yukarıda belirttiğimiz PSAs anlaşmalarının önümüzde süreçlerde devreye sokulacağını bekliyoruz. Zaten ilgili sahanın %50 ortağının Chevron olması bu konsorsiyum sürecinin başladığını gösteriyor.

Bugün baktığımızda Türkiye’nin kamu eliyle kurulan 4 rafinerisi Koç grubunda, Petrol Ofisi ise önce Aydın Doğan-İş Bankası ortaklığına satılmıştı, sonra Aydın Doğan Avusturyalı OMW’ye sattı, OMW’de en son Hollandalı Vitol’e sattı. Böylelikle karlı olan şirketler değerinin çok çok altında elden çıkarılmış, yeni sahipler ise kazanmış oldu. Yani sadece Karadeniz’de değil Doğu Akdeniz’de de yoğunlaşması gerekli olan petrol ve doğalgaz arama ve keşif çalışmalarına ülke olarak ayırmamız gereken mali kaynaklardan da mahrum hale geldik. Yapılan bu hataların ülkemize faturasının çok ağır olacağını önümüzdeki yıllarda daha da fazla göreceğiz. Hem arama ve keşifte hemde üretimde mali imkansızlıklar nedeniyle daha fazla petrol ve doğalgaz tekelleri ile PAAs tarzı anlaşmalara açık hale gelebileceğiz. Oysa bu mali kaynakları TÜPRAŞ ve Petrol Ofisi hala milli şirket olarak korunabilseydi daha az gereksinim duyacaktık.

GERÇEĞİ CHEVRON AÇIKLADI

Böylelikle son 20 yılda yapılan piyasalaştırma çalışmalarıyla son derece pahalı ve kar etmeyen arama ve keşif tarafı TPAO’da kaldı ama zaten AKP döneminde çıkarılan yeni petrol yasalarıyla arama, keşif ve üretim tarafı da çok uluslu tekellere açıldı. Böylelikle bugün ülkemizde bütünüyle piyasalaştırılmış ve petrol tekellerinin insafına bırakılmış bir petrol ve doğalgaz piyasası olduğunu söyleyebiliriz. Bunun için Karadeniz’deki yeni doğalgaz keşfedilen bloğun %50’sinin Chevron’da olması ve bu bilgiyi AKP hükümetinin değil şirketin kendisinin açıklaması şaşırtıcı değil. Şirkette bu açıklamasıyla borsada daha fazla değer elde etmeye oynuyor.

AKP hızlı bir şekilde TPAO’nun özelleştirilemesi sürecine de başlamıştı, son 10 yıldır yetişmiş uzman kadroların ve yetkin mühendislerin tamamı işten çıkarılmıştı zaten. Kendisi se 26 yıl TPAO’da çalışan, bu konularda çok önemli bilgileri kamuoyuyla paylaşan petrol mühendisi olan değerli uzman Necdet Pamir’de açıklamıştı.

Ayrıca geçtiğimiz yıl TPAO Varlık Fonu içine alınarak denetim ve kontrolü de TBMM’nin dışına çıkarıldı. Bugün TPAO’nun arama ve keşif faaliyetleri de bilindiği gibi TPAO personeli tarafından değil, alt yüklenici konumundaki uluslararası şirketler tarafından yapılıyor. Şu anda Türkiye’nin arama ve keşif gemileriyle sondaj gemilerinde hizmet veren personel ağırlıkla yabancı. Hizmetleri Fransa merkezli Schlumberger firması tarafından yapılıyor. Bakanlık ısrarla denizlerde arama ve keşif çalışmaları yapan gemilerimizdeki personele ilişkin bir bilgi vermiyor. Ne kadar yabancı ve ne kadar Türk mühendis çalışıyor, bunların ne kadarı Schlumberger, ne kadarı TPAO çalışanı bilmiyoruz.

MİLLETVEKİLERİNİN BİLE ULAŞAMAYACAĞI TİCARİ SIRLAR

Türkiye kamuoyu Rusya’dan ve Azerbaycan’dan boru hatlarıyla alına gazın fiyatının Avrupa’nın aldığı fiyata göre ne kadar yüksek olduğunu, bu ülkelerle yapılan “Al ya da öde” anlaşmalarıyla bu durumun çok uzun yıllar devam edeceğini öğrendi. Ayrıca yetkililerin sürekli tekrarladığı bir gerçeği de öğrenmiş olduk. “Ticari Sır” adı altında aslında genel olarak devletler arasında veya uluslararası petrol ve doğalgaz şirketleriyle yapılan anlaşmaların hiçbir bilgisinin kamuoyuna, vatandaşa ve hatta TBMM’deki milletvekillerine asla verilemeyeceğini de öğrenmiş olduk.

Chevron’un yeni doğalgaz sahasında ortak olduğunu Chevron açıklamasa hükümetin böyle bir bilgiyi kamuoyuna açıklaması da mümkün değildi. Bu açıdan petrol ve doğalgaz piyasalarının bütünüyle özelleştirilmesi, TPAO’nun da Varlık Fonu’na devredilerek denetimden kaçırılması gelecekte de Türkiye’nin Karadeniz ve Doğu Akdeniz’deki petrol ve doğalgaz aramalarının arkasındaki ticari işbirliklerini, kurulan konsorsiyumların şeklini ve her şeyden önce arama, keşif ve üretim için ülkemize kalan payları kamuoyunun öğrenmesini imkansız hale getirmektedir.

Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi uyarınca ülkemizin de Karadeniz ve D. Akdeniz’deki münhasır ekonomik deniz alanlarında olması muhtemel doğal kaynakları araştırmasının ve kullanmasının ne derece önemli ve yaşamsal hale geldiği bir dönemde geçmişte özelleştirme adı altında yapılanların ve hala AKP iktidarı tarafından yapılmaya çalışılanların ne kadar zarar verdiğini görebiliyoruz. Bu açıdan Türkiye’nin yeniden bütüncül olarak enerjide milli, kamu ağırlıklı ve entegre şirketler gerçeğini sorgulaması gerekli hale gelmektedir.

Rockefeller ailesinin petrol hikayesi: Standard Oil’den Chevron’a
Rockefeller’den Soros’a, Warburg’dan Rothschild’lere…
Bazı ülkelerdeki yönetimlerindeki ailelere de o ülkelerin doğal kaynaklarını, zenginliklerini yağmalamak için tabaklarına kemik atarlar