Bütün kitaplar gibi sessiz, yalın, temiz

Ağacın çabasını gördükçe gözlerim doluyor. Yaşama tutkusuna, yabancı bir ülkenin iklimine uyma yeteneğine saygım büyüyor. Onun kendisiyle savaşımına, çevresindeki ağaçların, ağaççıkların arasında iyilikle, güzellikle kıpırdanan yapraklarını tek tek öpesim geliyor, ülkemizin doğasıyla büyüyen ağaçlarımızın yapraklarını öpesim geldiği gibi.

Hidayet KARAKUŞ
karakushdyt@gmail.com

Karşıyaka Orman Fidanlığı’nda Güney Afrika’dan getirilmiş bir ağaç var. Adı, Gravilla. Barış Ağacı demişler burada adına.

İyi etmişler.

Rüzgârlar, iklimler aşıp gelmiş. Küçük bir fidanmış gelirken. Şimdi boyu apartmanları bulmuş.

İnce zarif yaprakları var.

Körfezden esen rüzgârlarda geldiği ülkenin kokusunu arıyor, buluyor olmalı. Çünkü Barış Ağacı, yaşama sevinci içinde.

Güney Afrika’da mevsimler Kuzey Yarımküreye, ülkemize göre ters.

Orada yazken burada kış.

Orada sonbaharken burada ilkbahar yaşanıyor.

İşte bu güzel ağaç, yurdunu yitirdiği için küsmemiş; şaşırtıcı bir dirençle yaşama bağlı.

Bizim ağaçlarımız sonbaharda yaprak döküyor.

O, martta döküyor yaprağını; çünkü Güney Afrika’dan gelirken genlerinde ülkesinin mevsim bilgilerini getirmiş. Mart gelince hücrelerinde bir karıncalanma başlıyor; yapraklar bir ay içinde yavaş yavaş özsularıyla taşınan bilgiyle sararıp düşüyorlar toprağımıza.

Ağacın geldiği ülkenin, yurdumuzun iklimine, toprağına alışması zaman almış olmalı. Marttan sonra nisanda bu kez dökülen yaprakların yerinde, ağacın derinlerinde yeni bir devinim başlıyor. Yeni, küçük, açık yeşil yaprak uçları doğuyor. Bizim ilkbaharımız başlıyor. Çok geçmiyor Barış Ağacı yeniden yemyeşil.

Ağacın çabasını gördükçe gözlerim doluyor. Yaşama tutkusuna, yabancı bir ülkenin iklimine uyma yeteneğine saygım büyüyor. Onun kendisiyle savaşımına, çevresindeki ağaçların, ağaççıkların arasında iyilikle, güzellikle kıpırdanan yapraklarını tek tek öpesim geliyor, ülkemizin doğasıyla büyüyen ağaçlarımızın yapraklarını öpesim geldiği gibi.

Aklıma Melih Cevdet Anday’ın Rahatı Kaçan Ağaç şiiri geliyor.

Hani;

“Tanıdığım bir ağaç var/Etlik Bağları’na yakın/Saadetin adını bile duymamış/Tanrının işine bakın.

Geceyi gündüzü bilmiyor/Dört mevsimi rüzgârı karı/Ay ışığına bayılıyor/Ama kötülemiyor karanlığı.

Ona bir kitap vereceğim/Rahatını kaçırmak için/Öğrenegörsün bir aşkı/Ağacı o vakit seyredin” dediği şiir.

Barış Ağacı’na ben de bir kitap versem mi?

Yoksa onun bize, kavga dövüş giden yaşamımıza sunduğu sessiz, incelikli, güzel kitabı okumalarını mı önersem insanlarımıza!

İnsanoğlu ruhunun karanlığını birbirine kusarak, toplumda derin ayrılıklar yaratan yaşam biçimiyle, çirkin parti tanıtım gürültüleriyle dünyayı kirlettiğinde, atılan düşmanlık tohumlarını düşünürken Barış Ağacı esti geldi sabahın seherinde.

O yoz, o karanlık, o kendisi gibi olmayana düşmanlığı, kini yaşamına ilke edinmiş zavallılara ağacın adresini bir kez daha mı söylesem! Barış Ağacı, Karşıyaka Orman Fidanlığı’nda apartmanlara yakın zarif, ince, yapraklarıyla kitabını açmış bizi bekliyor. Barışın adını da tadını da sessiz sedasız anımsatıp duruyor. Bütün kitaplar gibi sessiz, yalın, temiz.