Askerler nasıl ikna edildi?

DR. ABDULLAH KÖKTÜRK

Geçen hafta yazdığım; “Askerler Neden Erdoğan’ın Arkasına Dizildi?” yazım çok tartışıldı. Telefonla veya sosyal medyadan bana ulaşarak yorumlarını paylaşanlara çok teşekkür ederim. Bu hafta da yazının bittiği yerden alarak, askerlerin AKP iktidarı ile işbirliğine nasıl ikna edildiğini tartışacağız.

Yazı, bu işbirliğinin 5 Mayıs 2007 Erdoğan-Büyükanıt Dolmabahçe görüşmesi ile başladığını iddia ediyordu. Ancak bu görüşmenin öncesi ve sonrasına da bakmak gerekiyor. Bu görüşmenin 1 hafta öncesi 27 Nisan’a tekabül ediyor. 27 Nisan 2007 günü Mecliste Cumhurbaşkanlığı ilk tur oylaması yapılmış ve Abdullah Gül 357 oy almasına rağmen 367 tartışmaları altında Cumhurbaşkanı seçilememişti. Aynı günün gecesi  Genelkurmay internet sitesinde daha sonra e-muhtıra olarak tarihe geçecek bir bildiri yayınlanarak Genelkurmay Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde taraf durumuna düşmüştü. 6 Mayısta da ikinci oylama vardı. İşte 5 Mayıs Dolmabahçe görüşmesi bu süreçte yapıldı. Büyükanıt bu görüşmede de ikna olmamış olabilir. İknaya katkısı olmuş mudur bilinmez ama, 22 Mayıs 2007’de Büyükanıt’ın makam arabası geçtikten birkaç dakika sonra Ulus’ta 6 vatandaşımızın vefat ettiği bir patlama yaşandı.

Genelkurmay Başkanı’nın ikna olması yeterli olmayabilir. Tüm komuta kademesinin ikna edilmesi için başka metotlara da ihtiyaç olmuştur.

Peki askerler hangi amaçla ikna edilmeye çalışılmıştır? Ayrıca Erdoğan ve askerlerin yapacağı işbirliğinden kim kazanç sağlayacaktır? Bu amaçla o yıllardaki Ortadoğu konjonktürüne bakmak gerekiyor.

2001, 11 Eylül saldırılarından sonra, ABD’nin Ortadoğu’yu zapturapta almak ve başta İsrail olmak üzere ABD çıkarlarının maksimum korunmasını amaçlayan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ortaya çıkmıştır. Bu projenin içinde İslam dünyasına çeki düzen verme yanında Irak kuzeyi ve Suriye Kuzeyinde Kürt devletleri oluşumları da planlanmıştır.

Yine BOP kapsamında, 2003 yılında başlayan ABD’nin Irak işgali ve bu işgalde “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yabancı ülkelere gönderilmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması için Hükümet’e yetki verilmesine ilişkin başbakanlık tezkeresinin 1 Mart 2003 tarihinde reddi ABD de büyük şaşkınlık yaratmıştır. Hele bu tezkerenin TSK’nın muhalefeti ile engellendiğinin düşünülmesi ABD’nin Türk ordusunu ikna etmek için başka yollar aramasına yol açmıştır.

BOP Planında Türkiye ile ilgili satır başları Graham Fuller’in “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” kitabında ayrıntısı ile anlatıldığı için bunu detayları ile anlatmaya gerek yoktur. Ancak bugün bakınca yaşanan olayların ne bir iç hesaplaşma, ne de sadece orduyu ele geçirmek olmadığı görülmektedir. Plan dünya çapında bir yeniden yapılanmanın bölge üzerinde yansımalarından ibarettir ve büyük olasılıkla Türkiye’nin bölge gücü olacağına ve bunun yanında Musul ve Kerkük’ün Türkiye’ye verileceğine inandırılmış komuta kademesi “safiyane” vatansever duygularla kolayca ikna edilmiş gözükmektedir.

Ancak gerçek olan Musul Kerkük’ün Türkiye’ye verilmeyeceğidir. Demografik ve siyasi olarak da bunun imkanı yoktur. Ancak bir hayale inandırılmış askerler içinde bazıları ile bu hayal yardımı ile işbirliği yapılarak, Ergenekon ve Balyoz tutuklamalarına yol açan belgeler ve deliller oluşturulmuş olabilir. İşbirliği yapanların hainlik değil, vatansever duygularla bu işe girmiş olmaları da kuvvetle muhtemeldir.  Bu işbirliğinin 15 Temmuz kalkışması sırasında da devam ettiğini gösteren bir çok emare mevcuttur.  Ergenekon, Balyoz ve 15 Temmuz olaylarındaki çelişkiler ile işbirliği yapanların kimler olabileceği gibi konular başka bir yazımızın konusu olacaktır.

Sonuç olarak, stratejik olarak ileriyi göremeyen komuta kademesinin de yardımı ile Suriye’nin kuzeyinde ABD ve İsrail kontrolünde bir devlet kurulma aşaması tamamlanmak üzeredir.  Bugün de Türkiye, bazıları 100 yıldır devam eden ve tamamen haklı olduğu Ege sorunları ve bugün ortaya çıkan Doğu Akdeniz tartışması ile ilgilenirken Fırat’ın doğusunda kurulmakta olan devlet gözden kaçırılmaktadır. Türkiye büyümeyi hayal ederken, güçsüz düşürülmek üzeredir.